22 Ağustos 2010 Pazar

savaşçı

yıkmalı tüm zaptedilmiş kaleleri
her yürekli er, kalbindeki kurşunla gömülmeli
açmasa da çorak toprakta kır çiçekleri
her bahar yeni tohumlar ekilmeli

göğsünde binbir kılıç yarası
yiğit asker savaşmalara doymaz
her çarpışta ölürmüş sevdalı yürek
böylesi, ölmelere doymaz

bunca korkarız kimden- neyden
-bilinmez-...
zırhlar kuşanırız korunmak için (içinden çıkılmaz)
saklar adımızı yüzlerimize uymayan maskeler yaparız
saklanmak için
kimden ve neyden bilinmez
(ardında kayboluruz)

-- hikayenin çılgın sonuna dair bir tahmin:
-- yeni bir isim
-- -- yeni bir yüz
-- -- yine ölmek için...

08.06.10

6 Kasım 2009 Cuma

imla hataları

Sanki her harf biraz kabaca, acemice bu sayfalarda.
Konmamış noktalar kümelenmiş, yarım kalmış cümlelerimin yanlış "nokta"larında...
Bazen biraz büyük, bazen küçük, yada öyle yazmışsın ki, çözmek imkansız.

Hayallerim var bu sayfalarda, kirpiklerimden damlamış umutlarım.
Sessiz usul çığlıklarım.

En sevdiğim kelimeleri yazdım uzun uzun, harflerini süsledim.
Önce özgürlük geldi, satırından bana gülümsedi.

Ardından isyan, kağıdından sokağıma fırladı!

Umudumla bakıştık uzun uzun...

Ve dost!

Ve kalemim titredi, çizgiler uzayıp gitti.
Üç harf, korkularıma sindi. Dokunsam yanacak, uzaklaşsam ölecektim.
Üç harf, her biri yalın halde. Sadece "a", sadece "ş" ve sadece "k"...
Kabuslara sevdalı...

16 Ekim 2009 Cuma

günce:

kalbimden en uzak yıldızın altında

sahipsiz bir köşesinde evrenin
salıncak kurdum yıldızlara
-aman kimse görmesin-
dünyaya bir taş atımı uzak
bir ömür yol gitsem yine evime varılmayacak
tozlu bir bankta uyuyorum- ağaçlar arasında
bir sır yüklü omuzlarımda
bir sır yüklü dudaklarımda
bir sır...
parmak uçlarımda...
-aman kimse bilmesin-

11.10.09

10 Eylül 2009 Perşembe

yansımalar

acemi gölge sapıyor izimden
ayaklarımın altında ellerim, aynadaki
aksim bana benzemiyor, bu ben
miyim şimdi?
kalbime, kalbime... kalbime atıyorlar
taşları; dizleri yaralı, yüzleri çamurlu çocuklar
ve gülüyor; dizleri yaralı, yüzleri çamurlu çocuklar.
gölgemi kandırarak eğleniyorum, kalbimi
taşlayan çocuklara benziyorum.
şehirde bir hayalet, parmak uçlarında
yürüyor; korkuyor şehirliden
titriyor, bir rutubetli duvarın dibinde, yarı aç
gözleri ıslak
şehirde bir hayalet, bir kayıp ruh
bir intihar mağduru
arıyor mezarını...
ve ben aynadakine küfrediyorum
gölgem gülüyor.

9 Eylül 2009 Çarşamba

monolog IX

bölüm - 1

en kusursuz yapığın şey
hata yapmak!
seni serserm kız...

bölüm - 2

ama biliyor musun
artık sarhoş değilken de
seni seviyorum...

08.09.09

Çay Bardağına Şiirler

I.
baktı, dimdik gözlerle- gözlerime
yalnızlığının içinden, onlarca gözle
isyan coşkusuyla ıssızlığında
ve meydan okurcasına; aşkla
masada unutulmuşluğuna.

yarım bardak soğuk çay...

II.
burunumda tütüyor,
tavşan kanı,
ince belli çay bardağı
hele de serinlemiş yağmur sonrası
bir eylül akşamı

şu üşengeçliğin hay allah belasını...

6 Ağustos 2009 Perşembe

meteor/olojik-sel günce

I.
savruldu gitti bulut, yeni bir rüzgarla,
ne coşkulu bir çiçek vardı yağacak,
nede bir karış toprak.

II.
durdu, yağmur yüklü bulut,
yorulmuştu rüzgar taşımaktan
dedi, "böyle olmaz dostum,
"yağ yağacaksan,
"sonsuza dek taşıyamam."
çevresine bakındı
huysuzlanan damlalar...
küçüklerden biri coşkuyla atıldı,
bakın!
yaşlıca bir diğeri güldü, biraz sinirle
"ahh! hiç değişmeyecek bu insanlar!"
binlerce yıldır, dedi öteki.
"sahi, oldu mu o kadar?"
"bak kızım, yağmur duası ediyor,
"insanlar."
küçük kız biraz şaşkın, biraz hınzır
buluta bakan yaşlı bir adamın,
tam alnına atlar!
şaşırdı yaşlı adam, kikirdediğini duymadan küçük damlanın.
bir diğeri hemen ardından,
tam alnına.
yaşlı damlalar homurdanıyor,
tutmaya çalışıyorlardı çocuklarını.
atlamaya devam ediyordu küçükler,
şaşkın adamın alnına.
sonunda bir rüzgar buldu,
huysuzlananlar.
bulut, ağır ağır gidiyordu
şaşkın bakışları arasında
şaşkın adamın.
son bir damla daha düştü,
gözlerine doğru süzüldü,
fısıldadı çocuk, "ümidini yitirme."

III.
buluttaki karmaşa dindiğinde gece olmuştu.
yavaş yavaş akıllara düşmeye başladı,
"nereye yağılacak"
küçük bir kasabadan geçerken
bıraktı bulutu rüzgar,
"daha çok işim var yapılacak."
durduklarına aynı yere bakıyordu
büyük bir çekim kuvvetiyle hepsi.
(geceleyin de görür bulutlar.)
bir aşık şair,
bir sokak lambasının dibinde,
hafif hafif ağlıyordu.
bir yaz yağmuru gibi yağmaya başladı bulut
(aylardan aralıktı oysa)
damlalar göz yaşlarına karışırken
buluta baktı, anlamıştı.
gülümsedi aşık şair,
gülümsedi damlalar.
coşkuyla!

2 Ağustos 2009 Pazar

içgörü - V

Kan pıhtısı boyalı
"düş"-üş-lerimin parmaklıkları
boydan boya küfürler kaplı
duvarları.
(/ve eksik
(/-kendisinden bahsetmeyeceğim-
(/ve eksik olan şey,
(/eksik.)
üç beş maske-ucuzdan-
bir o kadar yanlış var-fazladan-
ellerimde, yaktığım canların kar payı
kanlar kaplı.
(/eksik olan şey.
(/-hayır! Bir erkek değil o!-)
düşler düşlüyorum ne zamandır
düşmesiz.
ve zamanlar, tik-taksız
sessizliksiz.
bir umut var cebimde
tek kullanımlık
tek bir an
tek bir mısra
için.
son yahut sonsuz.
(/-eksik olan şey!
(/off! bu böyle olmayacak)
hatadan dönmeden, hatayı düzeltmek
bir sarı noktayı silmek için
tuvali sapsarı boyamak
bir sözcükten, bir şiir yaratmak
gibi değil bu.
aşkı düşümüp gülümserken
aşığı düşünüp sövmek ne gibi ya?
diken batması gibi, dostun, toprağın üzerinde
ayağına.
(/off! eksik olan da,
(/çok fena eksik vallaha!)

15 Temmuz 2009 Çarşamba

güneşe çağrı

-her sabah
- ve her sabah
- hiç usanmadan
- hiç saati şaşmadan
- silkiniyor özünden
- tüm o garip
- adamları ve kadınları
- kedileri ve kuşları


-çılgın güneş!
- bi' kere de doğma
- bırak dünya
- biz deli şairlere
- ve
- gececilere kalsın.
- seni seviyoruz!

monolog VII

yani akamamak geceye
diz boyu parmaklıkları aşıp
yani tutamamak yıldızları
bir karış öteye, elini uzatıp
susturamamak haykıran yüreğini
ve konuşamamak diline dolanan kelimeleri
ahh! akmaz gözündeki yaşlar
yüreğin gülmez
ve; ben ve ben
bir sana alışamadım
--- çatlak!

8 Haziran 2009 Pazartesi

sentez

zincir olur özgürlüğüm, dolanır ayaklarıma
bir gün
/ne kaçmayı düşlersin
ne "öz"leşir özgrülüğün, özünle
/hür, yahut savrukça kurduğun düşlerin
şimdi yaprakların peşinde,rüzgarla savrulan...
/işte
tüm şeyleri yitirdiğinde
-en son da deliliğini tüketince
o çıldırtıcı durağanlık zihninde
için için kemirir; delirtesiye!
18.04.09

nasılsın diye sorma bana

bir tohum nasıl uyursa
dizleri çekili karnında
- bir fasulye mesela -
her damla suda
nasıl fırtınalar koparsa bağrında
küllenmiş yangınlar, koparsa
dudaklarına değen "hayat"la
işte öyle...

en yüce umudum, beni yağmalamakta...

monolog IV

zamana karşı
- zaman tüketme koşusu bu
yürüdüğün tüm o dolambaçlı yolların
- toplamı
bir arpa boyu.
bu - dediler ki -
yüreğine karşı meydan savaşı
silahımsın kalbim oysa sen!
diren!

11 Mayıs 2009 Pazartesi

MONOLOGLAR - II

MONOLOG - II
hadi beni kandır
sustur yüreğimi
inandır
sarp yalanının tohumlarını rahmime
en iyi şeytanı, ben doğururum yine!

03.09




MONOLOG - III
yine bir gece
sabaha karşı
elinde bir kalem
karşımda sen
be heyyyy!
ne olacak allahın delisi...

10.04.09

aşk - VI

AŞK - VI
tüm ışıklar söndüğünde
hani parlar ya zihninde bir yerden
yine ben
yıllar sonra yeniden
bıraktığımız yerden...
hey sen! büyüdüm ben
geçtim acılar mabedinden
ölüyü ve diriyi tattım
doğurdum geceyi ve gündüzü
emzirdim şeytanı
besledim memelerimden
günahı, yeniden yarattım ben!
hey sen! çoban yıldızım
yürümem yollarından, bıraktığın yerde değilim ben
bilmezdim benden çalarken
yarattığın o boşluk
benim içimde benmişim aslında
Ağlamıyorum, gözyaşımı çaldığından beri
ve atmıyorum çığlıklar, eskisi gibi
aksim yok aynada bebeğim-aşk
çaldığın günden beri beni
tüm ışıklar söndüğünde
ıssız sokaklarda yüreğini yitirdiğinde
bir ateş böceğinini peşinde
gider...
gider....
gider bu can ölüme...
hey sen! deliliğimin yaratıcısı!...

/02.09